Kapitalizmin Yükselişi ve Hukuk
Yazar
Michael E. Tigar
(1941 - Glendale, California); Avukat ve hukuk profesörüdür. İnsan hakları savunucusu ve aktivist olan Tigar, “Başkaldırı Hukukbilimi” kavramının üreticisidir.
Daha fazla bilgiOrijinal Adı : Law and the Rise of Capitalism
ISBN : 978-625-7766-39-5
Boyut : 13x19,5 cm
Sayfa Sayısı : 376
Çeviren : Onur Karahanoğlu
Yayıma Hazırlayan : M. Serdar Kayaoğlu
Liste Fiyatı : 375 TL
Stokta Var
İçindekiler
- Teşekkür
- İkinci Baskıya Giriş
- I. KISIM
- Kapitalistin İktidara Yükselişi ve Hukuk (Genel Bakış)
- 1. İsyancı Olarak Tâcir
- 2. Yeni Hukuksal Kurumların Temelleri
- II. KISIM
- Tüccar Feodal Düzende Yer Arıyor (1000-1200)
- 3. Giriş
- 4. Haçlı Seferleri: Ticaret Yollarının Ele Geçirilmesi
- ve Burjuva İdeolojisinin Yayılması
- 5. Venedik ve Amalfi : Doğu İle Batı Arasında
- 6. Kentsel Kültürün Kimi Kökenleri
- 7. Deniz ve Kara Taşımacılığı
- 8. Papalar ve Tâcirler
- 9. 1200’lerde Burjuvazi
- III. KISIM
- Burjuva Hukukçular, Kraliyet İktidarı
- ve Kentsel Gelişim (1200-1400)
- 10. Giriş
- 11. Yeni Düzenin Kuramcıları: Beaumanoir
- ve Diğerleri
- 12. Grasse’da Ticaret Sermayesi
- 13. Köylü İsyanı ve Toprak Hukuku
- IV. KISIM
- Burjuvazinin Üstünlüğü ( 1400 - 1600)
- 14. Giriş
- 15. Thomas More
- ve Ortaçağ Dünya Görüşünün Yıkılışı
- 16. Taşınmaz Mülkiyetinin Yeniden Biçimlenmesi
- 17. Sözleşme: Hukukun ve Toplumsal Gerçekliğin
- İncelenmesi
- V. KISIM
- Bu rjuvazinin Zaferi ( 1600 - 1804)
- 18. Fransa: Üçüncü Tabakanın Zaferi
- 19. İngiltere: Ortak Hukuk Teknikleri
- VI. KISIM
- Başkaldırı ve Hukukbilimi
- 20. Hukuksal İdeolojinin Oluşumu
- 21. Başlıca Hukuk Okulları
- 22. Başkaldırının Hukukbilimi
- Sonsöz
- Günümüzde Hukuksal İdeoloji
- İnsan Hakları, Ulus-Devlet ve Uluslararası Hukuk:
- Grotious’tan Bentham’a
- Birleşik Devletler Anayasacılığı ve Tutarsızlıkları
- İnsan Haklarının Uygulanması: Nuremberg’den Pinochet’ye
- Yeniden Başkaldırı Hukukbilimi
- EK: Thomas I. Emerson’un Birinci Baskıya Önsözü
- Seçilmiş Kaynakça
Okuma Metni
(s. 9, 12-13,)
Hukuk tarihi ya da daha doğrusu tarihte hukukbilimi çalışan kişinin en önemli görevi, yarışan hukuksal ideolojilerin içeriklerini ve onları üreten çıkarları anlamak; ideolojik çatışmaları devrimci dönüşümün habercisi olan toplulukları saptamak ve bu çatışmaların insanların günlük yaşamına nasıl etki ettiğini belirlemektir.
Hukukbiliminin gerçek görevi, devlet iktidarı tarafından desteklenen ve yaşamlarımızı düzenleyen hukuk kurallarındaki kökten değişim mekanizmasını açıklamaktır. Bu görevde başarılı olursak, varolan hukuk sistemini ve bu sistemin, karşı koyanlar tarafından nasıl değiştirilmesi gerektiğini ve nasıl değiştirileceğini de anlarız. Bunu anlayanlar günümüzdeki kuralların, çıkarlarına hizmet ettikleri sınıfın devrimci toplumsal savaşımın ürünü olduğunu da kabul etmek zorundadır. Belirli bir ân için, kökten değişiklikler az çok yakın veya olası görünebilir. Bununla birlikte, tarihin deviniminin diyalektik tarzı katı doğrusal gelişmeyi dışlar. Yine de belirli bir ândaki hukuksal ideolojiyi anlamamız, yukarıda belirttiğim nedenlerle, bir zorunluluktur.
...
Başlangıçta burjuva hukuksal ideolojinin temel öğelerinin İngiliz ve Fransız devrimleriyle doğduğunu ve XVII. ve XVIII. yüzyıllara odaklanmam gerektiğini düşünüyordum. Bununla birlikte, Avrupa ve Amerika’daki birincil ve ikincil kaynakları kullandığımda, burjuvazinin zafere ulaşan savaşımının gerçekte yüzyıllar öncesinde, XI. yüzyıl kent ayaklanmalarıyla [uprising] başladığını gördüm. Özgürlük savaşımının coşkulu birer sayfası olan bu ayaklanma öyküleri, hukuk ve devrim ilişkisine yönelik bakış açımı yeniden biçimlendirdi.
Bu nedenle varolan hukuksal ideolojiye karşı çıkışın açıkça devrimci nitelik taşıyan evrelerini önceleyen kaynaklara temel önem verdim. Burjuvazinin yüzyıllar süren savaşımının izini sürerken temelde reformist olan girişimlerin muhalif topluluğun konumunu geçici olarak iyileştirmekteki, temel çatışmaları saptamaktaki ve bunları daha az önemli olanlardan ayırt etmekteki ve en sonunda da devlet iktidarını elinde tutanlarla onu devirmeye çalışanlar arasındaki savaşımın odağını belirginleştirmekteki işlevini daha derinden anlamaya başladım.
Hukuksal ideolojideki değişikliklerin feodalizminden kapitalizme geçişi sağladığını ileri sürmüyorum. Her toplumsal sistem, iktidar kullanarak ve son çözümlemede de güç kullanma tehdidiyle ya da kullanarak düşmanlarına karşı kendisini korur, savunur ve iç ilişkilerini düzenler. Sistemin tüm biçimsel kurallarının temelinde, - kuralları ve emirleri uygulatmak için oluşturulmuş kamu gücüne sahip bir kurum olan - devletin emirlerine uymayan kişinin ergeç buna zorlanacağı veya uymamanın cezalandırılacağı varsayımı bulunur. Toplumda radikal değişiklik yapmak isteyen ilk işadamları gibi, herhangi bir topluluk, öncelikle varolan iktidar kurumlarının ne dereceye kadar esneyebileceğini sınar ve daha sonra kendi çıkarlarını korumak için tasarlanmış yeni yasalar ve emirlerle, kendi kamu gücü araçlarını yaratarak devletin iktidar kurum- larına doğrudan doğruya saldırır.
Dolayısıyla tarihi anlamanın bir yolu da, hukuk sistemlerinin ve bunlara ekli şiddet aygıtlarının yükselişi, sürdürülmesi, dönüşümü ve düşüşünün izlerini sürmektir. Bununla birlikte, böylesi bir çalışmadan aceleci çıkarımlar yapmamaya dikkat etmeliyiz. XIII. yüzyılda dünya, siyasal iktidar sahibi olan yüksek soylulara, Kiliseye ve Kraliyete, genel ve sürekli bir ayaklanma [revolt] içindeymiş gibi görünüyordu. Çıplak ayaklı, kaba giysili münzevi keşişler, zengin kilise ve manastırların dışında dolaşıp, hem halkı ve hem de din adamı gibi yaşayıp da kilise üyesi olmayanları, Katolik Kilisesi aleyhine kışkırtıyordu, işsiz şövalyeler birinci sınıf hayduttu ve kaçkın toprak köleleri [serf] de, soyguncu çetelere katılıyorlardı. Köylüler, efendilerinin evlerini yağmalıyordu. Tâcirler, kent sakinleri ya da burjuvalar - nasıl adlandınrsanız adlandırın -, kendi “büyükleri”nin anlaşılması zor ekonomik hileleri, yıkıcılık ve devrimleri ile gelişiyordu. Bu dört topluluk ya varolan hukuka karşıydı ya da hukuk dışıydı.





